Dr. Ömer KOÇAK
2 Mayıs 2012 Çarşamba
Empati kur;
Empati kur;
‘’ Dinleme becerileriniz, hayat deneyimleriniz ve insan doğasına ilişkin önsezileriniz bir araya gelerek insanları okumanıza yardımcı oluyor mu? Bir iş yerinde bundan daha değerli bir beceri daha olabilir mi?’’
Dr. Eric MAİSEL
Başkalarını anlayabilmek kendini anlamaktan geçer, onları dinlemeden önce kendini dinle!
Aslında bu sözler etrafımızda neler olup bittiğinin farkında olmamızı ve insanların neler düşünüp hissettiğini anlayabilmek için kendimizi dinlememiz ve kendimizin farkında olmamız gerektiğini vurgulamaktadır.
Empati yunanca empathia kelimesinden türemiştir, diğer insanları algılayabilme anlamına gelir. Olaya yöneticiler açısında baktığımızda diğer kişileri anlayabilme ve etkin bir şekilde karşılık verme şeklinde tanımlayabiliriz. Buradan iki unsurdan bahsediyoruz;
-Anlamak
-Karşılık vermek,
Empati becerisi kişilerin anlaşıldıklarını hissettirecek şekilde iletişim kurmak ve empatik bir şekilde karşılık vermektir.
Empati (birlikte hissedilen)ve sempati (birine karşı hissedilen)farkını anlamak önemlidir.
Sempatik bir tepki bir kişinin kendi deneyimlerini hissetmesini sağlar, Empatik bir tepki ise birlikte hissedilmesidir. Empatik dinleyenler karşısındakinin kederini, hüznünü, sevincini hisseder. Empatinin insanları birbirine bağlayıcı gücü, kurulan dostlukların ana unsurudur.
Özellikle yöneticilerin, çalışanları duymaları, özellikle onların arasına girerek yani onları hissederek yapmalarının ne kadar değerli olduğunu fark etmesi gerekir.
‘’Başka birisini, ruhunu hayata geçirecek, açıklama ve keşif konumuna sokabilecek kadar ‘’dinlemek’’,insanoğlunun diğer bir kişiye karşı ortaya koyabileceği en büyük hizmet olabilir.’’
Douglas stere
Bir Yöneticinin empatik dinlemesi, kişisel merkezli bakış açısından kurtulmayı ve o kişinin kurumdaki statüsünü unutmasını gerektirir. Sadece kendi önem verdikleri ön planda olan liderleri, gönüllü olarak kimse takip etmez.
Empatik liderler, herkesin söyleyeceklerini dinlemeden karar vermezler, dinlediklerinin bir kısmını alıp geri kalanı atmaz, ön yargılarını bir kenara bırakır, dikkatini dağıtmadan yapılan konuşmaya odaklanıp,çalışanların kendilerini tam anlamıyla anlatabilmelerinin önünü açarlar.
Nasıl Empatiyle dinleyeceğiz?
1.Dikkatinizi dağıtan şeylerden kurtulun örneğin; Telefonu kapatın veya sekretere telefon bağlamamasını söyleyin!
2.Göz teması kurun!(karşınızdakini rahatlatan ve onu samimi bir şekilde dinleyeceğinizin en önemli göstergesidir.)
3.Önemli konuları not edin!(Karşınızdakinin konuyu önemsediğinizi gösterir),Devamlı bir şekilde not tutmakta hoş değildir. Karşınızdakinin dinlemediğiniz duygusuna kapılmaması gerekir.
4.Konunun tamamını anlatmasına izin verin! Acele etmeyin!
5.Zaman zaman onu anladığınızı ifade eden mimik ve sesler kullanın!
6.ucu açık sorular sorun! Cevabı evet veya hayır olmayan sorular, karşınızdakine benimle paylaş! Daha fazla anlatabilirsin mesajını içerir.
Bunlar oldukça iyi kurulacak bir iletişimin yöntemleridir ve genellikle çok işe yarar.
Empatik olmanın bir diğer tarafı da duyguları yansıtmaktır. Çalışanlarının duygularına dikkat eden liderler onlarla birlikte bir şeyler hissetmeye daha da yaklaşabilirler. Aslında empatik olmakta tam olarak bu demektir.
Öfkeni Sev!
Öfkeni Sev!
“Kendini öfke içinde gizleme.
Sendeki bu güzellik gizlenecek güzelliklerden değildir.” Mevlana
Öfke; sevinç, haz, korku gibi doğal, sağlıklı ve insani bir duygudur. Diğer bütün duygu durumları gibi dışa vurulması da gerekir. Unut¬mayın öfkeyi yok edemezsiniz, tüm çabalarınıza rağmen sizi öfke¬lendirecek olaylar olacaktır. Yaşam her zaman için engellerle, acılar¬la, kayıplarla ve diğer insanların onlardan beklemediğiniz davranış¬larıyla dolu olacaktır.
Bazen öfkeli olmayı isteriz. Bunda yanlış bir şey yok, Eğer öfkeyi yaşamazsak sevmeyi de yaşayamayız. Duygular o kadar iç içedir ki öfkeyi bastırırsak sevgiyi de bastırırız.
Ayrıca öfkenin bir diğer özelliği de başka duyguları maskelemesidir. Öfkelendiğimiz de durup bunun altında yatan nede¬ni düşünmemiz gerekiyor: Müdürüne öfkelenen birinin duygusunu incelediğimizde, öfkenin altında haksızlığa uğradığını hisseden bi¬rini bulabiliriz. Öfkenizin altında ne yattığını da anlamaya çalışın. İnsanın eleştirildiği zaman savunmaya geçmesi doğaldır, ama siz de saldırıya geçip savaşmayın. Onun yerine söylenenlerin altında yatanı bulmaya, asıl söylenmek isteneni dinlemeye çalışın. Ama kendinizin ya da karşınızdakinin öfkesinin kontrolden çıkmasına izin vermeyin Sizi deli eden şeyler aslında muhteşem fırsatlardır. Sizi kızdıranları suçlayabilir, tüm sorunları onlara yükleyebilirsiniz. Ya da daha akıllıca olanı yapıp, olumsuz tepki verme nedenlerini araştırmak için kendini daha yakından gözlemleyebilirsin. Öfke; ki¬şilere mutsuz oldukları noktaları değiştirmek için fırsat sunar.
-Öfke, yaşamın sürdürülmesi için gerekli bir duygudur.
-Öfke, duygusal bir tepkidir.
-Öfke, uyarıcı bir işarettir.
-Öfke, kişiyi tehditlere karşı uyarır ve kendisini korumasını sağlar.
-Öfke, yeni öğrenmeler için bir motivasyon kaynağıdır.
-Öfke, sınırlandırılabildiği sürece işe yarar.
-Öfke, kontrol edilmediğinde kendisi ve çevresi için zararlı olabilir.
-Öfkenin sağlıklı ve işe yarar olabilmesi için inkâr edilmemesi, bastırılmaması ve öncelikle kabul edilmesi, tanınması ve kontrollü bir biçimde ifade edilebilmesi gerekir.
-Öfke bir problem çözme aracı değildir.
-Öfke bir öç alma veya intikam yolu değildir.
-Öfke başkalarını suçlama biçimi değildir.
-Öfke şiddet göstermeye veya suç işlemek için bir neden değildir.
-Öfke başkalarını kontrol etme yolu değildir.
-Öfke bir haklı olma yolu değildir.
Gücünüzü emen kişiler ve olaylar son derece değerlidirler. On¬lar sizi sınırlandıran inançlarınızı, korkularınızı ve yanlış algılarınızı açığa çıkarırlar. Onları dinleyin!
Genelde insanlar öfke ile ilgili olarak ne kadar sıkıntıları olsa da genellikle bunu kabul edip konuyla ilgili yardım istemek yerine öfke ve benzen duygularını daha çok bastırmaya, inkâr etmeye ve yok saymaya çalışırlar.
Sağlıklı biçimde ifade edilemeyen ve bastırılmaya çalışılan öfkenin başta depresyon olmak üzere, kalp ve damar hastalıkları, yüksek tansiyon, psikosomatik hastalıklar, mide hastalıkları ve diğer önemli hastalıkları oluşturduğu bilinmektedir. Öfkenin ne bastırılması ne de inkâr edilmesi sağlıklı ve etkili bir ifade yolu değildir. Öfkenin sağlıklı olarak yaşanıp ve yönetilebilmesi için kabul edilmesi, nedenlerinin ve biçiminin anlaşılması ve kesinlikle saldırgan biçimlerde ifadesinin kontrol altına alınması gerekir.
Asla maske takma! öfkeliysen öfkeli ol.
Bu risklidir, ama gülümseme, çünkü bu dürüst olmaz.
Tüm mekanizman ters yüz olmuş.
Çünkü kızmak istediğinde kızmadın, nefret etmek istediğinde etmedin.
Şimdi sevmek istiyorsun, aniden mekanizmanın çalışmadığını farkediyorsun.
Öfkesini bastıran insanlar hep çok yerler.
Öfkeli insanlar daha fazla sigara içerler.
Çünkü öfke tırnak ve dişlerden boşaltılır.
Sahici ol!
Şimdiki zamana sadık kal.
Çünkü tüm yalanlar geçmişten ya da gelecekten içeri sızar.
Geçmişi bir yük gibi üzerinde taşıma;
Gereksiz yere de gelecekle uğraşma!
Osho
Günümüzde birçok yönetici ve lider öfke kontrolü eğitimi almaktadır. Öfke kontrolü, öfkeyi doğru ve yerinde ifade edebilme becerisini kazanmaktır. Amaç, öfkelenen kişinin verdiği tepkileri yumuşatmak ve kişiye saldırganlıktan uzak, şiddet içermeyen iletişim becerisi kazandırmaktır. California Üniversitesinde Wesley Moons ve Diane Mackie
tarafından yapılan ve bilgileri işlemede Öfkenin Etkisi” başlığıyla yayınlanan bir araştırmaya göre, yaygın inanışın tersine öfkenin insanlarda daha doğru karar vermekle ilişkilendirilebileceğini ispatlıyor. Araştırmacılar “öfkeli insanın neyin asli neyin tali olduğunu” daha iyi algılayabildiğini, esasa ait olmayan olguları daha başarılı bir biçimde dışarıda bırakabildiğini söylüyor.
Öfke kontrolü ile kişi özel ve iş yaşamında olumsuz yaşanan olaylara karşı daha tarafsız tepkiler vererek olayları doğru bir süzgeçten geçirecek ve ön yargılarından kurtulacaktır.
Gevşeme ve nefes egzersizleri, düşünme tarzını değiştirmek, mantıklı düşüncelere odaklanmak, öfkeye neden olan duruma, çözüme yönelik şekilde yaklaşmak ve problemi belirlemek, çözüm yollarının, farklı seçeneklerin neler olduğunu gözden geçirmek, işlevsel bir plan yapmak, öfkeyi kontrol etmekte yararlı yöntemlerdendir.
Öfkesi çok yoğun olan kişinin davranışlarının altındaki temel mesaj, “Her şey benim istediğim gibi olmalı!” dır.
Öfkeli insanlar kendilerinin ahlaken haklı ve doğru olduklarına inanırlar. Planlarını değiştirmelerine ya da engellenmelerine yol açan her türlü olay/durum, onlar için dayanılmaz bir aşağılanma gibidir ve hemen elektrikli tartışmalara girmeye hazırdırlar.
Eğer çok elektrikli bir tartışma içine girdiyseniz, ilk yapacağınız şey;
Yavaşlayıp gösterdiğiniz tepkileri gözlemek olmalıdır. Aklınıza gelen ilk şeyi söylemeyin, yavaşlayın ve asıl söylemek istediğinizi düşünün. Aynı anda karşınızdakinin de söylediklerini duymaya ve anlamaya çalışın. Hemen cevap vermeyin.
Unutmayın! Öfkeli olmakta bir sorun yok, öfkenin sonuçlarının başkalarına zarar verdiği noktada sorun var.
Öfkeyi yok edemezsiniz, tüm çabalarınıza rağmen sizi öfkelendirecek olaylar olacaktır. Yaşam her zaman için engellerle, acılarla, kayıplarla ve diğer insanların onlardan beklemediğiniz davranışlarıyla doludur. Bunu değiştiremezsiniz. Ama bu olayların sizi etkileme biçimini değiştirebilirsiniz. Tepkilerinizi kontrol ederek, uzun vadede onların sizi daha mutsuz kılmasını önleyebilirsiniz.
Bağışlayın!
‘’Sana affedilemeyecek kadar büyük hata yapan birine, akıl sınırlarının bittiği yerden başlayacak ceza vermek istiyorsan; bütün samimiyetinle affet. Hissedilen her şeyi arşivleyen kader, kendisiyle en iyi biçimde ilgilenecektir...”
Şems-i Tebrizi
-Geçmişteki hatalarınız düşüncelerinizden ve mükemmel olmadığınız için kendinizi bağışlayın!
-Aile ve akrabalarınızı siz büyürken yaptıkları için bağışlayın!
-İş ve özel arkadaşlarınıza olan kızgınlık küskünlüklerinizin bir listesini yapın bu listeyi yırtın ve hepsini bağışlayın!
‘’Öfke ve küskünlüğe saplanıp kalmak, kızgın kömürleri birisine atmak için elinizde sıkı sıkı tutmaya benzer. Eli yanan siz olursunuz.’’
Buda
Bir Hikâye; ‘’TAHTA PERDEDEKİ ÇİVİ’’
Sürekli etrafındaki insanları kıran bir genç varmış. Bir gün babası ona çivilerle dolu bir torba vermiş. " arkadaşların ile tartışıp kavga ettiğin zaman her sefer bu tahta perdeye bir çivi çak" demiş.
Genç, birinci günde tahta perdeye 37 çivi çakmış. Sonraki haftalarda kendi kendine kontrol etmeye çalışmış ve geçen her günde daha az çivi çakmış. Nihayet bir gün gelmiş ki hiç çivi çakmamış.
Babasına gidip söylemiş. Babası onu yeniden tahta perdenin önüne götürmüş. Gence "bugünden başlayarak tartışmayıp kavga etmediğin her gün için tahta perdelerden bir çivi sök" demiş. Günler geçmiş. Bir gün gelmiş ki her çivi çıkarılmış. Babası ona "aferin çok iyi davranışlar gösterdin ama bu tahta perdeye dikkatli bak. Artık çok delik var. Artık geçmişteki gibi güzel olmayacak" demiş. İnsanlarla tartışıp, kavga edildiği zaman kötü kelimeler söylenir. Her kötü kelime bir yara, delik bırakır. Kırdığın kişilerden defalarca af dileyebilirsin ama bu delikler kapanmayacaktır.
21 Haziran 2010 Pazartesi
20 Mayıs 2010 Perşembe
Dr.Ömer KOÇAK ın
'Devleti SEN kurtaracaksın
10 soruda kamuda yönetişim'yayınlanmıştır.
aşağıdaki link lerden kitaba erişebilir.
kitapyurdu:
http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=473851&sa=58455166
İdefix;
http://www.idefix.com/kitap/devleti-sen-kurtaracaksin-/tanim.asp?sid=AZWB57375S1SGTF4S0VI
http://www.kitapsal.com/index.php?do=catalog/product&pid=107443
hangi kitapçılarda bulunduğuna dair link aşağıdadır.
http://www.kitapbasim.com/kitapevi-dagitim-listemiz.html
'Devleti SEN kurtaracaksın
10 soruda kamuda yönetişim'yayınlanmıştır.
aşağıdaki link lerden kitaba erişebilir.
kitapyurdu:
http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=473851&sa=58455166
İdefix;
http://www.idefix.com/kitap/devleti-sen-kurtaracaksin-/tanim.asp?sid=AZWB57375S1SGTF4S0VI
http://www.kitapsal.com/index.php?do=catalog/product&pid=107443
hangi kitapçılarda bulunduğuna dair link aşağıdadır.
http://www.kitapbasim.com/kitapevi-dagitim-listemiz.html
4 Kasım 2009 Çarşamba
ŞEFFAFLIK
Şeffaflık; vatandaşların devlet yönetimi hakkında gerekli bilgi edinme ve bilgiye ulaşabilme haklarının anayasal normlarla güvence altına alınması demektir.
Ticari sır niteliğinde ve henüz kamuya açıklanmamış bilgiler hariç olmak üzere kurumlarla ilgili finansal ve finansal olmayan bilgilerin, zamanında, doğru, eksiksiz, anlaşılabilir,yorumlanabilir, düşük maliyetle kolay erişilebilir bir şekilde kamuoyuna duyurulması yaklaşımıdır.
Kurumsal Yönetim İlkeleri;
Adillik,
Şeffaflık,
Hesap verebilirlik,
Sorumluluk
Yönetenlerin kurum adına karar verme yetkisini edinmeleri ile birlikte bu kararların hesabını verme yükümlülüğü başlar. Yöneticiler yetkilerini dikkat ve özenle, iyi niyetle ve gereken açıklamaları yaparak kullanabilirler. Dikkat ve özen gösterme, iyi niyetli olma ve kamuyu aydınlatma yasal olarak tanımlanmış bağlayıcı görevlerdir. Ancak yöneticiler yasal olarak tariflenmese de kurumların finansal,toplumsal ve çevresel performansından bağlayıcı olarak sorumludurlar. Performanslarını ise raporlama ve kamuoyunu aydınlatma yoluyla açıklarlar. Doğal olarak açıklamaların zamanında yapılması, standartlara uygun, karşılaştırılabilir, güvenilir ve sorgulanabilir olmaları tüm sistemin temelidir.
Düzenli, karşılaştırılabilir, zamanında ve güvenilir bilgiye erişim kurumların mevcut
durumlarının ve gelecekle ilgili muhtemel senaryoların değerlendirilmesine yardımcı
olarak kaynakların daha etkin dağıtımını sağlar. Şeffaflık kurum yönetimini de
etkinleştirir.
iç denetimin ve iç kontrolün etkinleştirilmesi;
İç kontrol yönergeleri,işle ilgili tüm riskleri dikkate alacak şekilde geliştirilmeli ve mali rapor ve iç kontrollerin dış denetçiler tarafından belgelenmesine yardımcı olmalıdır.
iç kontrol mali konularla sınırlı olmayıp mali ve operasyonel
verilerin doğruluğunun yanı sıra kurumsal etkinliği ve verimliliği, varlıkların korunması,yasalara, düzenlemelere ve sözleşmelere uyulması konularındaki risklere ve bunları belirleyecek bilgi sistemlerine yönelik kontrolleri de içermelidir.
Şeffaflık ya da saydamlık, günümüz toplumlarında en çok dile getirilen
ve yaşama geçirilmesi arzu edilen ilkelerin başında gelmektedir. Gerçekten,
vatandaşlar ve sivil toplum örgütleri, toplumsal düzeyde, devletin ve diğer kamu
kurumlarının işleyişinde bu ilkenin egemen olmasını yerinde
bulurken, toplumun ve o toplumda yaşayan bireylerin ısrarlarıyla uyumsuzluk
gösteren, çoğu kez hukuka aykırı işlemleri engellemek amacını taşırlar.
Saydamlığı sağlayan araçlardan birisi de, hiç kuskusuz, hukuki işlemlerin
belirli sekil koşuluna bağlanmıs ve bunların denetlenebilir olmasıdır. Kamu
Hukuku alanında gerçekleştirilen işlemlerde sekil koşulu esas olmakla
birlikte, söz konusu işlemlerin denetime ait olmaması, belirtilen istemlerin
kaynağını oluşturmaktadır.
Yolsuzluklar bir çok ülkenin karşı karşıya bulunduğu sorunlardan birisidir. Öyle ki, rüşvet ve yolsuzluk olaylarının dünyada artması üzerine yolsuzlukları araştırmak ve ölçmek amacı için faaliyet gösteren bir uluslararası sivil toplum örgütü de kurulmuş bulunuyor. Merkezi Berlin’de bulunan Uluslararası Şeffaflık Kurumu
(Transparency International) adlı örgüt 1994 yılından bu yana dünyanın
çeşitli ülkelerinde yolsuzlukların ne derece yaygın olduğunu ölçmeye çalışıyor.
Yolsuzlukların Nedenleri...
Peki yolsuzluklar niçin bazı ülkelerde daha yaygın? Bazı ülkelerde niçin
yolsuzluklar daha az? Örneğin, Yeni Zelanda, Danimarka, İsveç,
Finlandiya gibi ülkelerde yolsuzluklar niçin çok az boyutlarda? Bu soruların
cevaplarının araştırması gerekmektedir. Yolsuzlukların ortaya çıkmasının bir değil pek çok nedenleri var. Yolsuzlukların en fazla yaygın olduğu ülkeler ile en az
yaygın olduğu ülkeler çeşitli kriterler açısından değerlendirildiğinde şu
tespitleri yapabiliyoruz: İlk olarak yolsuzluklar ile ekonomik sistem arasında çok yakın bir ilişki söz konusudur. Yolsuzlukların en az olduğu ülkelerde piyasa ekonomisi hakim iken, yolsuzlukların fazla olduğu ülkelerde devletin ekonomiye
müdahaleleri oldukça fazladır. Devletin ekonomiye müdahalelerinin daha
fazla olduğu ülkelerde bürokrasi ve kırtasiyecilik de doğal olarak çok
yaygın bir hastalık. Bürokrasi, netice olarak rüşvet ve yolsuzluklara daha
fazla fırsat yaratıyor. Bürokrasi engeline takılan vatandaşlar ister istemez
rüşvet ve yolsuzlukla işlerini yapmaya çalışıyorlar. Bürokratik
formalitelerin fazlalığı kamu görevlileri için de bir rüşvet piyasası ortaya
çıkarabilmektedir.
Yolsuzluk Endeksi 2008
_1 Danimarka, Finlandiya, Yeni Zelanda 9.4
_4 Singapur, İsveç 9.3
_61 Küba, Polonya, Tunus 4.2
_64 Bulgaristan, Hırvatistan, Türkiye 4.1
Peki ne yapılabilir? Kurumlar hangi becerilerini geliştirmelidir.
CEVAP; 10 soruda Etkin Kamu yönetiminde LİDERLİK yapıp yapmadığımızı gözden geçirmemiz gerekmektedir..
Şeffaflık; vatandaşların devlet yönetimi hakkında gerekli bilgi edinme ve bilgiye ulaşabilme haklarının anayasal normlarla güvence altına alınması demektir.
Ticari sır niteliğinde ve henüz kamuya açıklanmamış bilgiler hariç olmak üzere kurumlarla ilgili finansal ve finansal olmayan bilgilerin, zamanında, doğru, eksiksiz, anlaşılabilir,yorumlanabilir, düşük maliyetle kolay erişilebilir bir şekilde kamuoyuna duyurulması yaklaşımıdır.
Kurumsal Yönetim İlkeleri;
Adillik,
Şeffaflık,
Hesap verebilirlik,
Sorumluluk
Yönetenlerin kurum adına karar verme yetkisini edinmeleri ile birlikte bu kararların hesabını verme yükümlülüğü başlar. Yöneticiler yetkilerini dikkat ve özenle, iyi niyetle ve gereken açıklamaları yaparak kullanabilirler. Dikkat ve özen gösterme, iyi niyetli olma ve kamuyu aydınlatma yasal olarak tanımlanmış bağlayıcı görevlerdir. Ancak yöneticiler yasal olarak tariflenmese de kurumların finansal,toplumsal ve çevresel performansından bağlayıcı olarak sorumludurlar. Performanslarını ise raporlama ve kamuoyunu aydınlatma yoluyla açıklarlar. Doğal olarak açıklamaların zamanında yapılması, standartlara uygun, karşılaştırılabilir, güvenilir ve sorgulanabilir olmaları tüm sistemin temelidir.
Düzenli, karşılaştırılabilir, zamanında ve güvenilir bilgiye erişim kurumların mevcut
durumlarının ve gelecekle ilgili muhtemel senaryoların değerlendirilmesine yardımcı
olarak kaynakların daha etkin dağıtımını sağlar. Şeffaflık kurum yönetimini de
etkinleştirir.
iç denetimin ve iç kontrolün etkinleştirilmesi;
İç kontrol yönergeleri,işle ilgili tüm riskleri dikkate alacak şekilde geliştirilmeli ve mali rapor ve iç kontrollerin dış denetçiler tarafından belgelenmesine yardımcı olmalıdır.
iç kontrol mali konularla sınırlı olmayıp mali ve operasyonel
verilerin doğruluğunun yanı sıra kurumsal etkinliği ve verimliliği, varlıkların korunması,yasalara, düzenlemelere ve sözleşmelere uyulması konularındaki risklere ve bunları belirleyecek bilgi sistemlerine yönelik kontrolleri de içermelidir.
Şeffaflık ya da saydamlık, günümüz toplumlarında en çok dile getirilen
ve yaşama geçirilmesi arzu edilen ilkelerin başında gelmektedir. Gerçekten,
vatandaşlar ve sivil toplum örgütleri, toplumsal düzeyde, devletin ve diğer kamu
kurumlarının işleyişinde bu ilkenin egemen olmasını yerinde
bulurken, toplumun ve o toplumda yaşayan bireylerin ısrarlarıyla uyumsuzluk
gösteren, çoğu kez hukuka aykırı işlemleri engellemek amacını taşırlar.
Saydamlığı sağlayan araçlardan birisi de, hiç kuskusuz, hukuki işlemlerin
belirli sekil koşuluna bağlanmıs ve bunların denetlenebilir olmasıdır. Kamu
Hukuku alanında gerçekleştirilen işlemlerde sekil koşulu esas olmakla
birlikte, söz konusu işlemlerin denetime ait olmaması, belirtilen istemlerin
kaynağını oluşturmaktadır.
Yolsuzluklar bir çok ülkenin karşı karşıya bulunduğu sorunlardan birisidir. Öyle ki, rüşvet ve yolsuzluk olaylarının dünyada artması üzerine yolsuzlukları araştırmak ve ölçmek amacı için faaliyet gösteren bir uluslararası sivil toplum örgütü de kurulmuş bulunuyor. Merkezi Berlin’de bulunan Uluslararası Şeffaflık Kurumu
(Transparency International) adlı örgüt 1994 yılından bu yana dünyanın
çeşitli ülkelerinde yolsuzlukların ne derece yaygın olduğunu ölçmeye çalışıyor.
Yolsuzlukların Nedenleri...
Peki yolsuzluklar niçin bazı ülkelerde daha yaygın? Bazı ülkelerde niçin
yolsuzluklar daha az? Örneğin, Yeni Zelanda, Danimarka, İsveç,
Finlandiya gibi ülkelerde yolsuzluklar niçin çok az boyutlarda? Bu soruların
cevaplarının araştırması gerekmektedir. Yolsuzlukların ortaya çıkmasının bir değil pek çok nedenleri var. Yolsuzlukların en fazla yaygın olduğu ülkeler ile en az
yaygın olduğu ülkeler çeşitli kriterler açısından değerlendirildiğinde şu
tespitleri yapabiliyoruz: İlk olarak yolsuzluklar ile ekonomik sistem arasında çok yakın bir ilişki söz konusudur. Yolsuzlukların en az olduğu ülkelerde piyasa ekonomisi hakim iken, yolsuzlukların fazla olduğu ülkelerde devletin ekonomiye
müdahaleleri oldukça fazladır. Devletin ekonomiye müdahalelerinin daha
fazla olduğu ülkelerde bürokrasi ve kırtasiyecilik de doğal olarak çok
yaygın bir hastalık. Bürokrasi, netice olarak rüşvet ve yolsuzluklara daha
fazla fırsat yaratıyor. Bürokrasi engeline takılan vatandaşlar ister istemez
rüşvet ve yolsuzlukla işlerini yapmaya çalışıyorlar. Bürokratik
formalitelerin fazlalığı kamu görevlileri için de bir rüşvet piyasası ortaya
çıkarabilmektedir.
Yolsuzluk Endeksi 2008
_1 Danimarka, Finlandiya, Yeni Zelanda 9.4
_4 Singapur, İsveç 9.3
_61 Küba, Polonya, Tunus 4.2
_64 Bulgaristan, Hırvatistan, Türkiye 4.1
Peki ne yapılabilir? Kurumlar hangi becerilerini geliştirmelidir.
CEVAP; 10 soruda Etkin Kamu yönetiminde LİDERLİK yapıp yapmadığımızı gözden geçirmemiz gerekmektedir..
22 Ekim 2009 Perşembe
YÖNETİŞİM
“Yönetişim”(governance) ya da “iyi yönetişim(good governance)” kavramı ilk kez Dünya Bankası tarafından kullanılmıştır. 1989 yılında dünya Bankası’nın Dünya Gelişme Raporu’nun takdim kısmında başkanın iyi yönetişim kavramından ilk kez söz ettiği görülmektedir. Daha sonra 1992 yılında Dünya Bankası’nın bir raporunda ekonomik gelişmede ve dünya standartlarının yakalanması bakımından önemli gördüğü iyi yönetişimin bir çok özelliği ortaya konulmuştur(Öztürk, 2002: 28). Yönetişim terimi daha sonra OECD ve Birleşmiş Milletler tarafından kullanılmıştır. 1989 Dünya Bankası, 1992 OECD, 1992’de gerçekleştirilen Rio Zirvesi, Habitat toplantıları ve son olarak 1997’de Birleşmiş Milletler, “yönetişim (governance)” terimi çerçevesinde 21. yüzyılın katılımcı devlet modelini netleştirmişlerdir. Yönetişim bir yapıdır. Analizlerin kolay olması bakımından politik, ekonomik ve sosyal yönetişim olarak parçaya bölünebilir. Politik yönetişim, regülasyon araçları, insan hakları, kanunlar, politikalar ve sosyal yapılar üzerinde toplumsal fikir birliğinin sağlanması sürecini ifade etmektedir. Ekonomik yönetişim, ulusal ve uluslar arası ekonomik faaliyetlerin inşası anlamında kullanılmaktadır. Sosyal yönetişim ise toplumun karar ve davranışlarına kılavuzluk eden inançlar, değerler ve normların düzenlenmesini ifade etmektedir.(Cheema, Maguire, 2001: 202). İyi yönetişim kavramı devlet ve kamu yönetimindeki statükonun korunması girişimlerine karşı bir meydan okuma olarak algılanmalıdır. Bu meydan okuma sadece devlet yönetiminde uluslar arası standartların yakalanması değil, halkın daha kaliteli ve ihtiyaç duyduğu hizmetleri alabilmesi anlamına da gelir.(Öztürk, 2002: 27).
Bu bağlamda yönetişim, yalnızca hak talep eden vatandaşlık anlayışı yerine, ödev ve sorumluluklar yüklenen “aktif vatandaşlık” kavramına vurgu yapmaktadır. Bu anlayışta vatandaş yönetilen değil, temel karar alıcı konumundadır.(Çukurçayır, Sipahi, 2004: 50). Bu anlayış içerisinde vatandaş TKY’ deki müşteri kavramına benzer bir şekle bürünmüş ve karar alıcı konumuyla istek ve beklentileri doğrultusunda kamusal politikalara yön verebilen bir “paydaş” olarak kabul edilmiştir.
İyi yönetişimin temel unsurları katılım, sorumluk ve hakkaniyet şeklinde belirtilebilir. bu kavramlarla birlikte yine bunlarla ilgili olmak üzere şeffaflık, yolsuzluklarla mücadele, demokrasi ve desentralizasyon gibi unsurlarda bu prensiplere eklenebilir(Öztürk, 2002: 29). Bütün bu prensipler ışığında herhangi bir yönetişim sürecinin, temel bir mantık içerisinde toplanabilen dinamik bir süreç olduğu söylenebilir.
İyi yönetişim, hesap verebilen, şeffaf, hukukun üstünlüğüne inanmış, toplumun denetim süreci dahil bütün süreçlerde tam ve bağımsız katılımının sağlandığı, idarenin toplumun etkin katılımın sağlanması amacına hizmet eder şekilde vatandaş memnuniyetini ve kamu hizmet kalitesini arttırmayı hedeflediği yönetim sisteminin bütünü olarak ifade edilebilir.Katılmalı demokrasinin gelişmiş şekli olarak nitelendirilen "yönetişim” kavramı, farklı biçimlerde tanımlanmıştır. Kavram "karşılıklı yönetim", "etkileşim içinde yönetim" tarzında anlamlandırılmakta olup, bu açıdan, "sivil toplum" ve "özyönetim" kavramlarının gelişimiyle yakından ilintilidir
İngilizce literatürde “corporate governance” olarak adlandırılan kurumsal yönetişime “yönetişim”, “kurumsal egemenlik”, “kurumsal yönetim” ve hatta “işletmenin üst yönetiminin yönetilmesi” de denilmektedir.
Kurumsal yönetişim ifadesinde geçen “yönetişim” kavramı, bir tarafın diğer tarafı
yönettiği bir ilişkiden, karşılıklı etkileşimlerin öne çıktığı bir ilişkiler bütününe doğru
dönüşümü ifade etmektedir (Baraz, 2004;763).
KURUMSAL YÖNETİŞİM İLKELERİ
Kurumsal yönetişim ilkeleri, kurumların üst kademe yönetim organlarının faaliyet
ve karalarının uymaları gereken esasları kapsamaktadır. Uluslararası düzeyde kabul gören
bu ilkeler, üst yönetimlerin aldıkları karar ve tüm faaliyetlerinde, adillik, şeffaflık, sorumluluk ve hesap verebilirliliktir.
Adillik (Eşitlik) İlkesi: Bu ilke, bir kurumun tüm faaliyetlerinde pay sahiplerine ve
kuruma menfaat bağı olan herkese eşit davranılmasıdır. Eğer üst yönetimin faaliyetlerinde
tüm taraflara eşit davranılmadığı şüphesi uyandırırsa, kuruma olan güven kaybolur.
Dolayısıyla, üst yönetim tüm paydaşlara eşit davranmalı ve kimseye ayrıcalık
yapmamalıdır (Özdemir, 2004; 741; Taşıyan-Çıkmaz-Gök, 2008; Tekin, 2003;5)
Şeffaflık (Açıklık) İlkesi: Şeffaflık ilkesi, adillik ilkesinin tamamlayıcısıdır. Bir
kurumun tüm kararlarında adil olduğunun saptanabilmesi için tüm karar ve faaliyetlerinin
şeffaf olması yani, kurumun aldığı tüm karar ve faaliyetlerinin zamanında, doğru ve
eksiksiz biçimde kamuya duyurulması,diğer bir ifadeyle kurumla ilişki içinde olan
herkesin bu bilgilerin tümüne kolayca erişebilmesi gerekir. Bir kurum ne kadar şeffaf
olursa o kuruma olan güven o kadar artar. (Özdemir, 2004;741).
Hesap Verebilirlik İlkesi: Yönetimin kurumla ilgili olan tüm taraflara hesap verebilirliği anlamına gelmektedir.
Sorumluluk İlkesi: Kurumsal yönetişimde söz sahibi olanlar - ki bunlar öncelikle
Yönetim kurulu üyeleri ve üst düzey yöneticileridir , aldıkları kararlardan ve
faaliyetlerinden sorumlu olduklarının bilincinde olarak, tüm etkinliklerde mevzuata, ve kurum içi düzenlemelere uygun davranmalıdırlar. Bunun için de kurum içinde görev ve sorumluluk dağılımının net ve açık olarak belirlenmiş olması ve herkesçe bilinmesi gerekir. Sorumluluk ilkesinin titizlikle uygulanabilmesinin bir koşulu da katılımcılıktır. Dolayısıyla sağlıklı bir işbölümü yapılmalı ve sorumluklar bu iş bölümü çerçevesinde dağıtılmalıdır (Karayel, 2006;4)
Yönetişim yönetimden daha geniş kapsamlı bir kavram olarak devlet dışı aktörleri de kapsamakta ve devletin sınırlarını özel sektörün, kamu sektörünün ve gönüllü kuruluşların sınırlarına çekmektedir.
Yönetişim, vatandaşların ve grupların, çıkarlarını iletebilecekleri, hukuki haklarını kullanabilecekleri, yükümlülüklerini yerine getirebilecekleri ve farklılıkları azaltabilecekleri mekanizmaları, süreçleri ve kurumları kapsamaktadır. Çağdaş toplumlarda kamu yönetişimi, toplumun dışsal yönetimsel denetimini değil, süreçte yer alan aktörlerin tümünden kaynaklanan etkileşimsel bir yönetimi öngörmektedir.
Kamu yönetişimi; ulusal, bölgesel, yerel, siyasal, sosyal gruplardan, baskı ve çıkar gruplarından, sosyal kuruluşlardan özel ve ticari organizasyonlardan oluşan ağların yönetimini içermektedir. Kamu yönetiminde liderler iyi yönetişim ve kalkınma hususunda etkin bir perspektife sahip olmalı ve gelişmeye yönelik gerekli unsurları belirleyerek bunları sağlamalıdırlar.
Hiyerarşiye dayanan geleneksel yönetim anlayışının sorgulanması sonucunda doğan yönetişim anlayışı çerçevesinde iyi yönetişimin özellikleri şu şekilde sıralanabilir.
- Vatandaşı, yönetimde etkili kılmak,
- Yerel yönetimleri ve adem-i merkeziyeti güçlendirmek,
- Kültürel çoğulculuğa saygıyı ve farklılıklara hoşgörüyü geliştirmek,
- Otoriter yönetim uygulamalarından, katılımcı yönetim biçimlerine geçmek,
- Cinsiyetler ve gelir grupları arasındaki farkı kapatmak,
- Sivil toplumun kapasitesini arttırmak,
- Hesap sorulabilmesini sağlamak,
- Kamu yönetiminde açıklığı sağlamak,
Sonuç olarak
Ülkemizde iyi yönetişimin güçlendirilmesi için yürütülen e-devlet gibi çalışmalar yönetimde gizliliği kaldıracaktır. Ancak bunu daha da geliştirmek gerekir. Bununla beraber açıklık, saydamlık, hesap verebilirlik kültürünün yaratılması, bilgiye erişimi hakkının güvence altına alınması gerekir. Toplumsal koşullardan, siyasal kültür ve uygulamalardan, altyapı yetersizliklerinden kaynaklanan sorunların giderilmesi, katılımdaki cinsiyet engelinin kaldırılması, ekonomik nedenler, merkeziyetçi uygulamalardaki sorunların giderilmesi iyi yönetişimi güçlendirecektir.
Yapılacak bu düzenlemeler ile bilgi alımı kolaylaşacak, devletin yaptığı her işten her vatandaş bilgi sahibi olacak ve yönetime katkıda bulunma imkânı da ortaya çıkacaktır. İletişimin artması ile izlenen hükümet politikaları vatandaşlara daha kolay anlatılabilecek ve vatandaşların da politikaların oluşumuna katkıda bulundukları için bunları sahiplenme imkanı da artacaktır. Böylece, planlanan hedefe daha kolay varılacak ve daha verimli sonuçlar elde edilebilecektir. Devletle olan ilişkisi kolaylaşan vatandaşın, günlük hayatı daha verimli ve kolay hale gelecektir.
“Yönetişim”(governance) ya da “iyi yönetişim(good governance)” kavramı ilk kez Dünya Bankası tarafından kullanılmıştır. 1989 yılında dünya Bankası’nın Dünya Gelişme Raporu’nun takdim kısmında başkanın iyi yönetişim kavramından ilk kez söz ettiği görülmektedir. Daha sonra 1992 yılında Dünya Bankası’nın bir raporunda ekonomik gelişmede ve dünya standartlarının yakalanması bakımından önemli gördüğü iyi yönetişimin bir çok özelliği ortaya konulmuştur(Öztürk, 2002: 28). Yönetişim terimi daha sonra OECD ve Birleşmiş Milletler tarafından kullanılmıştır. 1989 Dünya Bankası, 1992 OECD, 1992’de gerçekleştirilen Rio Zirvesi, Habitat toplantıları ve son olarak 1997’de Birleşmiş Milletler, “yönetişim (governance)” terimi çerçevesinde 21. yüzyılın katılımcı devlet modelini netleştirmişlerdir. Yönetişim bir yapıdır. Analizlerin kolay olması bakımından politik, ekonomik ve sosyal yönetişim olarak parçaya bölünebilir. Politik yönetişim, regülasyon araçları, insan hakları, kanunlar, politikalar ve sosyal yapılar üzerinde toplumsal fikir birliğinin sağlanması sürecini ifade etmektedir. Ekonomik yönetişim, ulusal ve uluslar arası ekonomik faaliyetlerin inşası anlamında kullanılmaktadır. Sosyal yönetişim ise toplumun karar ve davranışlarına kılavuzluk eden inançlar, değerler ve normların düzenlenmesini ifade etmektedir.(Cheema, Maguire, 2001: 202). İyi yönetişim kavramı devlet ve kamu yönetimindeki statükonun korunması girişimlerine karşı bir meydan okuma olarak algılanmalıdır. Bu meydan okuma sadece devlet yönetiminde uluslar arası standartların yakalanması değil, halkın daha kaliteli ve ihtiyaç duyduğu hizmetleri alabilmesi anlamına da gelir.(Öztürk, 2002: 27).
Bu bağlamda yönetişim, yalnızca hak talep eden vatandaşlık anlayışı yerine, ödev ve sorumluluklar yüklenen “aktif vatandaşlık” kavramına vurgu yapmaktadır. Bu anlayışta vatandaş yönetilen değil, temel karar alıcı konumundadır.(Çukurçayır, Sipahi, 2004: 50). Bu anlayış içerisinde vatandaş TKY’ deki müşteri kavramına benzer bir şekle bürünmüş ve karar alıcı konumuyla istek ve beklentileri doğrultusunda kamusal politikalara yön verebilen bir “paydaş” olarak kabul edilmiştir.
İyi yönetişimin temel unsurları katılım, sorumluk ve hakkaniyet şeklinde belirtilebilir. bu kavramlarla birlikte yine bunlarla ilgili olmak üzere şeffaflık, yolsuzluklarla mücadele, demokrasi ve desentralizasyon gibi unsurlarda bu prensiplere eklenebilir(Öztürk, 2002: 29). Bütün bu prensipler ışığında herhangi bir yönetişim sürecinin, temel bir mantık içerisinde toplanabilen dinamik bir süreç olduğu söylenebilir.
İyi yönetişim, hesap verebilen, şeffaf, hukukun üstünlüğüne inanmış, toplumun denetim süreci dahil bütün süreçlerde tam ve bağımsız katılımının sağlandığı, idarenin toplumun etkin katılımın sağlanması amacına hizmet eder şekilde vatandaş memnuniyetini ve kamu hizmet kalitesini arttırmayı hedeflediği yönetim sisteminin bütünü olarak ifade edilebilir.Katılmalı demokrasinin gelişmiş şekli olarak nitelendirilen "yönetişim” kavramı, farklı biçimlerde tanımlanmıştır. Kavram "karşılıklı yönetim", "etkileşim içinde yönetim" tarzında anlamlandırılmakta olup, bu açıdan, "sivil toplum" ve "özyönetim" kavramlarının gelişimiyle yakından ilintilidir
İngilizce literatürde “corporate governance” olarak adlandırılan kurumsal yönetişime “yönetişim”, “kurumsal egemenlik”, “kurumsal yönetim” ve hatta “işletmenin üst yönetiminin yönetilmesi” de denilmektedir.
Kurumsal yönetişim ifadesinde geçen “yönetişim” kavramı, bir tarafın diğer tarafı
yönettiği bir ilişkiden, karşılıklı etkileşimlerin öne çıktığı bir ilişkiler bütününe doğru
dönüşümü ifade etmektedir (Baraz, 2004;763).
KURUMSAL YÖNETİŞİM İLKELERİ
Kurumsal yönetişim ilkeleri, kurumların üst kademe yönetim organlarının faaliyet
ve karalarının uymaları gereken esasları kapsamaktadır. Uluslararası düzeyde kabul gören
bu ilkeler, üst yönetimlerin aldıkları karar ve tüm faaliyetlerinde, adillik, şeffaflık, sorumluluk ve hesap verebilirliliktir.
Adillik (Eşitlik) İlkesi: Bu ilke, bir kurumun tüm faaliyetlerinde pay sahiplerine ve
kuruma menfaat bağı olan herkese eşit davranılmasıdır. Eğer üst yönetimin faaliyetlerinde
tüm taraflara eşit davranılmadığı şüphesi uyandırırsa, kuruma olan güven kaybolur.
Dolayısıyla, üst yönetim tüm paydaşlara eşit davranmalı ve kimseye ayrıcalık
yapmamalıdır (Özdemir, 2004; 741; Taşıyan-Çıkmaz-Gök, 2008; Tekin, 2003;5)
Şeffaflık (Açıklık) İlkesi: Şeffaflık ilkesi, adillik ilkesinin tamamlayıcısıdır. Bir
kurumun tüm kararlarında adil olduğunun saptanabilmesi için tüm karar ve faaliyetlerinin
şeffaf olması yani, kurumun aldığı tüm karar ve faaliyetlerinin zamanında, doğru ve
eksiksiz biçimde kamuya duyurulması,diğer bir ifadeyle kurumla ilişki içinde olan
herkesin bu bilgilerin tümüne kolayca erişebilmesi gerekir. Bir kurum ne kadar şeffaf
olursa o kuruma olan güven o kadar artar. (Özdemir, 2004;741).
Hesap Verebilirlik İlkesi: Yönetimin kurumla ilgili olan tüm taraflara hesap verebilirliği anlamına gelmektedir.
Sorumluluk İlkesi: Kurumsal yönetişimde söz sahibi olanlar - ki bunlar öncelikle
Yönetim kurulu üyeleri ve üst düzey yöneticileridir , aldıkları kararlardan ve
faaliyetlerinden sorumlu olduklarının bilincinde olarak, tüm etkinliklerde mevzuata, ve kurum içi düzenlemelere uygun davranmalıdırlar. Bunun için de kurum içinde görev ve sorumluluk dağılımının net ve açık olarak belirlenmiş olması ve herkesçe bilinmesi gerekir. Sorumluluk ilkesinin titizlikle uygulanabilmesinin bir koşulu da katılımcılıktır. Dolayısıyla sağlıklı bir işbölümü yapılmalı ve sorumluklar bu iş bölümü çerçevesinde dağıtılmalıdır (Karayel, 2006;4)
Yönetişim yönetimden daha geniş kapsamlı bir kavram olarak devlet dışı aktörleri de kapsamakta ve devletin sınırlarını özel sektörün, kamu sektörünün ve gönüllü kuruluşların sınırlarına çekmektedir.
Yönetişim, vatandaşların ve grupların, çıkarlarını iletebilecekleri, hukuki haklarını kullanabilecekleri, yükümlülüklerini yerine getirebilecekleri ve farklılıkları azaltabilecekleri mekanizmaları, süreçleri ve kurumları kapsamaktadır. Çağdaş toplumlarda kamu yönetişimi, toplumun dışsal yönetimsel denetimini değil, süreçte yer alan aktörlerin tümünden kaynaklanan etkileşimsel bir yönetimi öngörmektedir.
Kamu yönetişimi; ulusal, bölgesel, yerel, siyasal, sosyal gruplardan, baskı ve çıkar gruplarından, sosyal kuruluşlardan özel ve ticari organizasyonlardan oluşan ağların yönetimini içermektedir. Kamu yönetiminde liderler iyi yönetişim ve kalkınma hususunda etkin bir perspektife sahip olmalı ve gelişmeye yönelik gerekli unsurları belirleyerek bunları sağlamalıdırlar.
Hiyerarşiye dayanan geleneksel yönetim anlayışının sorgulanması sonucunda doğan yönetişim anlayışı çerçevesinde iyi yönetişimin özellikleri şu şekilde sıralanabilir.
- Vatandaşı, yönetimde etkili kılmak,
- Yerel yönetimleri ve adem-i merkeziyeti güçlendirmek,
- Kültürel çoğulculuğa saygıyı ve farklılıklara hoşgörüyü geliştirmek,
- Otoriter yönetim uygulamalarından, katılımcı yönetim biçimlerine geçmek,
- Cinsiyetler ve gelir grupları arasındaki farkı kapatmak,
- Sivil toplumun kapasitesini arttırmak,
- Hesap sorulabilmesini sağlamak,
- Kamu yönetiminde açıklığı sağlamak,
Sonuç olarak
Ülkemizde iyi yönetişimin güçlendirilmesi için yürütülen e-devlet gibi çalışmalar yönetimde gizliliği kaldıracaktır. Ancak bunu daha da geliştirmek gerekir. Bununla beraber açıklık, saydamlık, hesap verebilirlik kültürünün yaratılması, bilgiye erişimi hakkının güvence altına alınması gerekir. Toplumsal koşullardan, siyasal kültür ve uygulamalardan, altyapı yetersizliklerinden kaynaklanan sorunların giderilmesi, katılımdaki cinsiyet engelinin kaldırılması, ekonomik nedenler, merkeziyetçi uygulamalardaki sorunların giderilmesi iyi yönetişimi güçlendirecektir.
Yapılacak bu düzenlemeler ile bilgi alımı kolaylaşacak, devletin yaptığı her işten her vatandaş bilgi sahibi olacak ve yönetime katkıda bulunma imkânı da ortaya çıkacaktır. İletişimin artması ile izlenen hükümet politikaları vatandaşlara daha kolay anlatılabilecek ve vatandaşların da politikaların oluşumuna katkıda bulundukları için bunları sahiplenme imkanı da artacaktır. Böylece, planlanan hedefe daha kolay varılacak ve daha verimli sonuçlar elde edilebilecektir. Devletle olan ilişkisi kolaylaşan vatandaşın, günlük hayatı daha verimli ve kolay hale gelecektir.
8 Ekim 2009 Perşembe
ETKİNLİK -ETKİLİLİK -VERİMLİLİK
Etkililiği daha çok amaçlara ulaşma, verimliliği belli bir çıktının en az maliyetle üretme, etkinliği ise bir girdi-çıktı mekanizması ile işleri doğru yapabilme olarak tanımlayabiliriz
ETKİLİLİK (INFLUENCY)
Etkenlik ve etkililik birbiri ile çok karıştırılan iki kavramdır. Etkenlik mevcut kaynakların kullanımı ile ilgili bir kavram olmasına karşın etkililik amaçlarla ve çıktılarla ilgili bir kavramdır
Etkililik daha çok şu soruların cevabı gibi gözükmektedir:
-gerçekten ihtiyaç duyulan, mal ve hizmetler üretildi mi?
-çıktıda ne sağlanmak isteniyorken ne sağlandı?
- planlarımızın % kaçı gerçek oldu?
kurumsal anlamda etkililiğin iki düzeyi vardır
daha iyi bir örgütlenme ve daha yüksek performans standartlarına ulaşılması
birinci düzey ‘nasıl daha iyi olabiliriz?’sorusuyla ilişkilidir. İkinci düzey ise daha çok ‘başka ne yapılabilir?’ sorusunda odaklaşmaktadır
Örnek:
Eğer planlanan çıktı 10 brim ve gerçekleşen çıktı 9 brim ise bu durumda etkililik şöyle hesaplanacaktır.Etkililik = Gerçekleşen çıktı / planlanan çıktı = 9 birim/10 birim = %90 olacaktır
VERİMLİLİK (PRODUCTIVITY)
Verimlilik kelimesinin doğuşu, çok eski zamanlara kadar uzanır. Literatürde ilk defa hümanist Agricola’nın De Re Metallica (1530) adlı eserinde kullanılmıştır.
Verimlilik dar anlamda üretim odaklı bir kavram olup asıl olarak etkenlik ve etkililik bileşenlerinden oluşmakla birlikte randıman, yenilik, çalışma yaşamının kalitesi gibi performans boyutlarını da içine almaktadır.
* OECD’ye göre verimlilik: çıktının üretim öğelerinden birisine bölünmesidir.
* ILO’ya göre verimlilik:ürünler başlıca dört öğenin bileşimi sonucu üretilir: toprak, sermaye, emek, organizasyon(girişimci)… üretimin bu öğelere oranı verimlilik ölçüsüdür.
* EPA (European Productivity Agency) : (1) verimlilik her bir üretim öğesinin etkili kullanım derecesidir. (2) verimlilik her şeyden önce bir düşünce tarzıdır. Ve sürekli var olanı iyileştirmeye çalışır. (3) her şeyin bugün dünden , yarının bugünden daha iyi yapılabileceği esasına dayanan bir kavramdır.
Daha geniş anlamda verimlilik; verilen bir çıktının en az maliyetle üretilmesidir.
ETKİNLİK (EFFICIENCY)
Vilfredo Pareto dan sonra Pareto Optimumu olarak bilinen etkinlik kuramı,objektif olarak ölçülebilen iktisadi etkinliği esas almaktadır. Modern iktisadının temelini oluşturan bu kurala göre, “mal ve ya hizmete esas olan girdilerin yeniden dağılımında ya da tüketiciler arasında malların yeniden dağılımı ile bir başkasının durumunu kötüleştirmeksizin, bazı insanların durumlarını iyileştirmenin artık başka bir yolu kalmamışsa pareto optimumu sağlanmış demektir
İktisatçılar etkinlik ölçümünü ekonomide durum tespiti ve projeksiyon yapma amacıyla ele aldıklarında, nihai mal ve hizmetler ile genel refah arasında bir ilişki kurarak iktisadi etkinliği bir ekonominin rekabet edebilme gücü olarak değerlendirmişlerdir.
Etkili kelimesi, Türkçe’ye “etkileme gücü bulunan, etkileyen” seklinde çevrilmektedir.
Etkililik ise “baslangıçta belirlenen amaç ya da hedefe ulasılması ya da ulasılma derecesi” seklinde ifade edilebilir. Bu kavramın Türkçe’de çogu zaman verimlilik (_ingilizce’de “productivity”) yerine de kullanıldığı görülmektedir. Oysa etkililik ile verimlilik kavramları arasında önemli bir farklılık olduğu düsünülmektedir. Verimlilik kelime anlamı olarak belirli bir faaliyetin en az maliyet ile gerçeklestirilmesi ya da eldeki kaynaklar ile en fazla üretimin yapılmasıdır. Bu anlamda verimlilikte öncelik, amaca ulasmaktan çok yapılan işin maliyetinin en azaindirilmesidir. Etkililikte ise öncelik, baslangıçta hedeflenen amaca ulaşmaktır.
_ingilizce “Efficiency” kelimesi ise Türkçe’ye “etkin, verimli” gibi kelimelerle
çevrilmektedir. Etkinlik, “bir amacın gerçeklestirilmesinde kullanılan girdilerin dogrudan o amaçla uyumlu olması” ya da “ulaşılan hedef ile kullanılan girdiler arasındaki ilişki”seklinde ifade edilebilir.
Özetlemek gerekirse, bir kurum hedeflerine ulaştığı ölçüde etkili, hedeflere en az maliyetle ulaşabildiği ölçüde etkin, verimli ve ekonomik, faaliyetlerini en az maliyetle ya da kaynak bileşeniyle gerçekleştirdiği ölçüde de verimli ya da ekonomik olacaktır.
Etkinlik,ekonomiklik ve verimliliğin gerçekleştirilebilmesi için öncelikle:
Stratejik planla tanımladığımız hedefler,
bu hedeflere ulaşmak için geliştirdiğimiz performans hedefleri
ve bu hedeflere ulaşmak için yaptığımız faaliyetler arasındaki ilişkiyi kurmamız şarttır.
Etkililiği daha çok amaçlara ulaşma, verimliliği belli bir çıktının en az maliyetle üretme, etkinliği ise bir girdi-çıktı mekanizması ile işleri doğru yapabilme olarak tanımlayabiliriz
ETKİLİLİK (INFLUENCY)
Etkenlik ve etkililik birbiri ile çok karıştırılan iki kavramdır. Etkenlik mevcut kaynakların kullanımı ile ilgili bir kavram olmasına karşın etkililik amaçlarla ve çıktılarla ilgili bir kavramdır
Etkililik daha çok şu soruların cevabı gibi gözükmektedir:
-gerçekten ihtiyaç duyulan, mal ve hizmetler üretildi mi?
-çıktıda ne sağlanmak isteniyorken ne sağlandı?
- planlarımızın % kaçı gerçek oldu?
kurumsal anlamda etkililiğin iki düzeyi vardır
daha iyi bir örgütlenme ve daha yüksek performans standartlarına ulaşılması
birinci düzey ‘nasıl daha iyi olabiliriz?’sorusuyla ilişkilidir. İkinci düzey ise daha çok ‘başka ne yapılabilir?’ sorusunda odaklaşmaktadır
Örnek:
Eğer planlanan çıktı 10 brim ve gerçekleşen çıktı 9 brim ise bu durumda etkililik şöyle hesaplanacaktır.Etkililik = Gerçekleşen çıktı / planlanan çıktı = 9 birim/10 birim = %90 olacaktır
VERİMLİLİK (PRODUCTIVITY)
Verimlilik kelimesinin doğuşu, çok eski zamanlara kadar uzanır. Literatürde ilk defa hümanist Agricola’nın De Re Metallica (1530) adlı eserinde kullanılmıştır.
Verimlilik dar anlamda üretim odaklı bir kavram olup asıl olarak etkenlik ve etkililik bileşenlerinden oluşmakla birlikte randıman, yenilik, çalışma yaşamının kalitesi gibi performans boyutlarını da içine almaktadır.
* OECD’ye göre verimlilik: çıktının üretim öğelerinden birisine bölünmesidir.
* ILO’ya göre verimlilik:ürünler başlıca dört öğenin bileşimi sonucu üretilir: toprak, sermaye, emek, organizasyon(girişimci)… üretimin bu öğelere oranı verimlilik ölçüsüdür.
* EPA (European Productivity Agency) : (1) verimlilik her bir üretim öğesinin etkili kullanım derecesidir. (2) verimlilik her şeyden önce bir düşünce tarzıdır. Ve sürekli var olanı iyileştirmeye çalışır. (3) her şeyin bugün dünden , yarının bugünden daha iyi yapılabileceği esasına dayanan bir kavramdır.
Daha geniş anlamda verimlilik; verilen bir çıktının en az maliyetle üretilmesidir.
ETKİNLİK (EFFICIENCY)
Vilfredo Pareto dan sonra Pareto Optimumu olarak bilinen etkinlik kuramı,objektif olarak ölçülebilen iktisadi etkinliği esas almaktadır. Modern iktisadının temelini oluşturan bu kurala göre, “mal ve ya hizmete esas olan girdilerin yeniden dağılımında ya da tüketiciler arasında malların yeniden dağılımı ile bir başkasının durumunu kötüleştirmeksizin, bazı insanların durumlarını iyileştirmenin artık başka bir yolu kalmamışsa pareto optimumu sağlanmış demektir
İktisatçılar etkinlik ölçümünü ekonomide durum tespiti ve projeksiyon yapma amacıyla ele aldıklarında, nihai mal ve hizmetler ile genel refah arasında bir ilişki kurarak iktisadi etkinliği bir ekonominin rekabet edebilme gücü olarak değerlendirmişlerdir.
Etkili kelimesi, Türkçe’ye “etkileme gücü bulunan, etkileyen” seklinde çevrilmektedir.
Etkililik ise “baslangıçta belirlenen amaç ya da hedefe ulasılması ya da ulasılma derecesi” seklinde ifade edilebilir. Bu kavramın Türkçe’de çogu zaman verimlilik (_ingilizce’de “productivity”) yerine de kullanıldığı görülmektedir. Oysa etkililik ile verimlilik kavramları arasında önemli bir farklılık olduğu düsünülmektedir. Verimlilik kelime anlamı olarak belirli bir faaliyetin en az maliyet ile gerçeklestirilmesi ya da eldeki kaynaklar ile en fazla üretimin yapılmasıdır. Bu anlamda verimlilikte öncelik, amaca ulasmaktan çok yapılan işin maliyetinin en azaindirilmesidir. Etkililikte ise öncelik, baslangıçta hedeflenen amaca ulaşmaktır.
_ingilizce “Efficiency” kelimesi ise Türkçe’ye “etkin, verimli” gibi kelimelerle
çevrilmektedir. Etkinlik, “bir amacın gerçeklestirilmesinde kullanılan girdilerin dogrudan o amaçla uyumlu olması” ya da “ulaşılan hedef ile kullanılan girdiler arasındaki ilişki”seklinde ifade edilebilir.
Özetlemek gerekirse, bir kurum hedeflerine ulaştığı ölçüde etkili, hedeflere en az maliyetle ulaşabildiği ölçüde etkin, verimli ve ekonomik, faaliyetlerini en az maliyetle ya da kaynak bileşeniyle gerçekleştirdiği ölçüde de verimli ya da ekonomik olacaktır.
Etkinlik,ekonomiklik ve verimliliğin gerçekleştirilebilmesi için öncelikle:
Stratejik planla tanımladığımız hedefler,
bu hedeflere ulaşmak için geliştirdiğimiz performans hedefleri
ve bu hedeflere ulaşmak için yaptığımız faaliyetler arasındaki ilişkiyi kurmamız şarttır.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
